Перевод: с турецкого на все языки

со всех языков на турецкий

yeri olmak

  • 1 yeri olmak

    быть уме́стным

    Türkçe-rusça sözlük > yeri olmak

  • 2 yeri olmak

    v. belong

    Turkish-English dictionary > yeri olmak

  • 3 önemli yeri olmak


    Iоф IатыгъэиIэ хъун, IанэтIэшхо зиIэ хъун

    Малый турецко-адыгский словарь > önemli yeri olmak

  • 4 yeri dar olmak

    v. be cramped for space

    Turkish-English dictionary > yeri dar olmak

  • 5 yer

    местно́сть (ж) ме́сто (с)
    * * *
    1) врз. земля́

    yer atmosferi — земна́я атмосфе́ра

    Yerin dönmesiастр. враще́ние Земли́

    yere düşmek — упа́сть на зе́млю

    Yer ekseniастр. земна́я ось

    yere oturmayınız — не сади́тесь на зе́млю

    yerini sattı — он про́да́л свою́ зе́млю

    yerleri silmek — мыть полы́

    2) врз. ме́сто

    yer almak — заня́ть ме́сто в чём

    yerini almak — заня́ть чьё-л. ме́сто

    yerini değiştirmek — поменя́ть места́ми, переста́вить

    yerinden oynatmak — сдви́нуть с ме́ста

    yerinde söylemek — сказа́ть к ме́сту

    o bir yerde fazla durmaz — он на одно́м ме́сте до́лго не сиди́т

    arkadaşınızın yerini bilmiyorum — я не зна́ю, где [нахо́дится/живёт] ваш това́рищ

    doğum yeri — ме́сто рожде́ния

    kaza yeri — ме́сто ава́рии

    ön tarafta bir boş yer var — впереди́ есть одно́ свобо́дное ме́сто (в кино, театре)

    park yeri — стоя́нка (автомашин и т. п.)

    taksi durak yeri — стоя́нка такси́

    toplantı yeri ме́сто — проведе́ния собра́ния

    buna yer verilemez — э́тому не должно́ быть ме́ста

    yeriniz var mı? — у вас есть свобо́дный но́мер? ( в гостинице) / свобо́дное ме́сто? (в ресторане и т. п.)

    3) пункт, ме́сто

    atanma yeri — ме́сто/пункт назначе́ния

    düğüm yeri — узлово́й пункт

    gözletme yeri — наблюда́тельный пункт

    idare yeri — кома́ндный пункт, пункт управле́ния

    konuşma yeri — перегово́рный пункт

    4) в соч.

    bir yerdeа) с глаголом в полож. форме где́-то; б) с глаголом в отриц. форме нигде́

    bir yereа) с глаголом в полож. форме куда́-то; б) с глаголом в отриц. форме никуда́

    bir yerden — отку́да-то

    ••

    yere bakan yürek yakanпогов.... в ти́хом о́муте че́рти во́дятся

    - yere bakmak
    - yere baktırmak
    - yere batasıca!
    - yere batsın!
    - yere batmak
    - yerle bir etmek
    - yerini bulmak
    - yere çalmak
    - yerin dibine geçmek
    - yerin dibine batmak
    - yerin dibine girmek
    - yerini doldurmak
    - yere geçmek
    - yerini geçmek
    - yeri gelmedi
    - yeri gelmeşken... - yeri gökü birbirine katmak
    - yerle gök bir olsa
    - yerden göğe kadar
    - yere göğe koyamamak
    - yer etmek
    - yerini ısıtmak
    - yer kabul etmez
    - yerde kalmak
    - yerinde kalmak
    - yer kapmak
    - yerin kulağı var - böyle sözlerin yeri var mı?
    - bunu yapsalar yeridir
    - yerinde olmak
    - keyfi yerinde olmak
    - keyfi yerinde değil
    - yerine oturmak
    - yerinden oynamak
    - yeri öpmek
    - yere sağlam basmak
    - yerinde saymak
    - yere sermek
    - yeri soğumadan
    - yerinde su mu çıktı?
    - yerleri süpürmek
    - yerlerde sürünmek
    - yerini tutmak
    - yer vermek
    - yere vurmak
    - yer yarılıp içine girmek
    - yerini yapmak
    - yerinde yeller esiyor
    - yerden yere vurmak
    - yeri yurdu belirsiz

    Türkçe-rusça sözlük > yer

  • 6 yer

    yer1 yemek2
    yer2 Platz m; Stelle f; Aufenthaltsort m; Erde f; Boden m; Erdboden m; Stellung f ( karşısındaki gegenüber D); Grundbesitz m; Erd- (Achse); … zu ebener Erde (z.B. Zimmer);
    yer açıldı die Stelle wurde frei ( oder vakant);
    -e yer açmak Platz machen D;
    yer alıştırmaları SPORT Bodenübungen f/pl;
    -de yer almak seinen Platz einnehmen; stattfinden; fig einen Platz einnehmen;
    -e yer ayırmak fig Platz einräumen D;
    yer belirteci GR Ortsbestimmung f;
    yer bulmak einen (Sitz)Platz finden; fig eine Stellung finden;
    yer demir gök bakır hilflos und verlassen;
    yer edinmek Arbeit finden; sich im Leben durchsetzen;
    yer etmek eine Spur hinterlassen, eine Druckstelle geben (im Teppich); sich niederlassen;
    yer hostesi Hostess f, Betreuerin f;
    yeri öpmek einen Kotau machen; scherzh hinfallen;
    yer tutmak Raum ( oder Platz) einnehmen; einen Platz reservieren; einen wichtigen Platz einnehmen;
    -e yer vermek fig jemandem (große) Bedeutung beimessen; jemandem eine wichtige Aufgabe übertragen; jemandem seinen Platz abtreten; Wörter usw aufnehmen;
    yer yarılıp içine girmek völlig verloren gehen; vor Scham in den Boden versinken;
    yer yatağı Lager n, Lagerstatt f;
    yer yer zeitweise; gebietsweise (z.B. Regen); stellenweise;
    yer yerinden oynamak v/unp großes Aufsehen erregen; einen Tumult hervorrufen;
    yerden bitme (oder yapma) sehr untersetzt, zwergenhaft;
    yerden göğe kadar voll und ganz, in jeder Hinsicht;
    yerden yere çalmak übel mitspielen D;
    yere bakan yürek yakan ein Wolf im Schafspelz;
    yere düşmek hinfallen;
    -den yere geçmek in den Boden versinken vor D;
    -i yere göğe koy(a)mamak sich sehr bemühen, A zu bewirten;
    -in yeri gelmek an die Reihe kommen;
    -en yeri olmak angebracht sein;
    yeri öpmek scherzh hinfallen;
    -in yeri var das hat Sinn;
    -in yeri yok fehl am Platz;
    yerin dibine geçmek (oder girmek) in der Versenkung verschwinden; vor Scham in den Boden versinken;
    yerin kulağı var die Wände haben Ohren;
    yerinde postp yerinde;
    yerinde saymak MIL, fig auf der Stelle treten;
    -in yerinde yeller esiyor völlig verödet; spurlos verschwunden;
    yerine postp yerine;
    …yerine geçmek Ersatz sein für …, gültig sein wie …;
    -in yerine geçmek an die Stelle jemandes treten, ablösen A;
    yerine gelmek erfolgen, geschehen; erfüllt werden; wieder hergestellt werden (Gesundheit); sich wieder einstellen;
    -i yerine getirmek ausführen; Verpflichtung, Wunsch erfüllen; Schuld begleichen; Wort halten;
    -i … yerine koymak jemanden halten für; behandeln wie …;
    yerine oturmuş olmak fig fest im Sattel sitzen, etabliert sein;
    yerini ısıtmak fig Sitzfleisch haben;
    -in yerini tutmak ersetzen A; die Stelle (eines anderen) ausfüllen;
    yerlerde sürünmek in einer verzweifelten Lage sein;
    yerleri süpürmek auf dem Boden schleifen;
    bıçak yeri Schmiss m, Schramme f;
    çalışma yeri Arbeitsplatz m;
    duracak yer Stehplatz m;
    oturacak yer Sitzplatz m;
    her hangi bir yere irgendwohin;
    her yerde überall;
    hiçbir yerde (yere) nirgendwo(hin)

    Türkçe-Almanca sözlük > yer

  • 7 baş

    baş s
    1) ( kafa) Kopf m; ( ser) Haupt m
    \baş döndürücü Schwindel erregend
    \baş göstermek sich zeigen; ( ortaya çıkmak) auftreten
    birini \baş göz etmek ( fam) jdn unter die Haube bringen
    \baş kaldırmak sich auflehnen (-e gegen), revoltieren (-e gegen); ( isyan etmek) rebellieren (-e gegen)
    \başım dönüyor mir ist schwindelig
    birinin \başına bir hâl gelmek jdm stößt etw zu
    bir şeyden \başını alamamak sich vor etw nicht retten können
    birinin \başını bağlamak ( fam) jdn unter die Haube bringen
    \başını sokacak bir yeri olmak ( fig) o ( fam) ein Dach über dem Kopf haben
    \başını taştan taşa çarpmak ( fig) (etw) bitter bereuen
    işi \başından aşkın olmak ( fig) o ( fam) bis über beide Ohren in Arbeit stecken
    2) ( topluluğu yöneten kimse) Oberhaupt m
    bir devletin \başı der Oberhaupt eines Staates
    3) ( başlangıç) Anfang m, Beginn m
    \başından beri/itibaren von Anfang an
    \başından sonuna kadar von Anfang bis Ende
    \baştan von Anfang an
    \baştan \başa von Anfang bis Ende
    gelecek haftanın \başında Anfang nächster Woche
    mayıs \başında Anfang Mai
    yılın \başında am Anfang des Jahres
    4) anat (meme \başşı) Warze f
    5) naut Bug m
    geminin \başı bocaya/orsaya kaçıyor der Bug des Schiffes dreht nach Lee/Luv
    6) (\başbakan) Präsident(in) m(f); (\başhekim) Chef m; (\başmakale) Leit-; (\başmüfettiş) Ober-; (\başsavcı) Ober-, General-; (\başrol) Haupt-
    7) ( unpers)
    bir şeye \baş almak für etw Zeit finden
    bir kimseyle/şeyle \baş edebilmek ( fam) mit jdm/etw fertig werden
    bir kimseyle/şeyle \başa çıkmak mit jdm/etw fertig werden
    \başı belaya girmek ( fam) in Teufels Küche kommen
    \başı dara düşmek in Not geraten
    \başımla beraber! ( seve seve) gern(e) !; ( memnuniyetle) mit Vergnügen!
    \başın sağ olsun! mein aufrichtiges Beileid!
    birinin \başına binmek [o çıkmak] ( fig) o ( fam), jdm aufs Dach steigen
    birinin \başına bir şey gelmek jdm etw passieren
    birinin \başını belaya sokmak ( fam) jdn in Teufels Küche bringen
    dün \başıma bir şey geldi gestern ist mir etw passiert

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > baş

  • 8 ağrımak

    1. أوجع [أَوْجَعَ]
    Anlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak
    2. مض [مَضَّ]
    Anlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak
    3. وجع [وَجِعَ]
    Anlamı: vücudun bir yeri ağrılı olmak, acımak

    Türkçe-Arapça Sözlük > ağrımak

  • 9 yer

    "1. place; spot; position; location: Kandilli fevkalade güzel bir yer. Kandilli is an extraordinarily beautiful place. Senin yerin burası. This is your place./This is where you´re to be. Eğlence yeri değil burası; ciddi bir işyeri. This isn´t a place you come to in order to amuse yourself; it´s a place where business is transacted in a serious way. Yerimde olsaydın ne yapardın? If you´d been in my shoes what would you have done? Feramuz Paşa´nın tarihteki yeri pek önemli sayılamaz. Feramuz Pasha´s place in history cannot be reckoned an important one. Bu evin yeri hoşuma gidiyor. I like this house´s location. Ağrının yerini daha iyi tarif edemez misiniz? Can´t you describe more clearly where the pain is? 2. space, room: Otobüsün arka tarafında yer yok. There´s no room in the back of the bus. 3. (a) seat; (a) room: Matine için iki yer ayırttım. I´ve reserved two seats for the matinée. Lokantada dört kişilik bir yer buldum. I found a table for four in the restaurant. Bu otelde boş yer yok. This hotel has no vacant rooms. 4. place, position (of employment). 5. passage or part (of something written or spoken): Söylevimin bu yeri alkışlanmaya değer, değil mi? This part of my speech merits applause, doesn´t it? 6. importance, place of importance: Bu maddenin sanayideki yeri yadsınamaz. It can´t be denied that this material is of importance for industry. 7. mark (left by something): yara yeri scar left by a wound. 8. the earth, the ground: Yere düştü. He fell to the ground. Bütün parası yerde gömülü. All of his money is buried in the ground. 9. floor: Bebek yerde emekliyor. The baby´s crawling on the floor. Yerler halı kaplıydı. The floors were covered with rugs. 10. piece of land, piece of property: Kalamış´ta bir yer aldık. We bought a piece of property in Kalamış. 11. terrain, region, area. 12. the earth, the planet earth. -de instead of (preceded by a future participle): Tatlı yiyecek yerde meyve ye. Instead of eating sweet pastries, eat fruit. - açmak /a/ to make way for, move aside for (someone) to pass. - almak /da/ 1. to be located in, be situated in (a place): Fethi ön sırada yer alıyor. Fethi´s in the front row. 2. (for someone) to be involved in, have a part in (a job, a project). 3. to be in, appear in. -ini almak 1. /ın/ (for one person or thing) to take the place of (another). 2. to sit down in one´s appointed place, take one´s seat. 3. to stand in one´s appointed place, take one´s place. -inden ayrılmak to leave the place where one has been sitting or standing. -e bakmak 1. to look at the ground, cast one´s eyes to the ground. 2. to have one foot in the grave. -e bakan yürek yakan (someone) who is malicious and dangerous despite his innocent looks, who is a wolf in sheep´s clothing. -i başka olmak /ın/ (for someone) to be a very special friend, have a special place in one´s heart, be one of one´s most intimate friends: Rakım için Süheyla´nın yeri başka. Süheyla has a very special place in Rakım´s heart. -e batmak to vanish, disappear. -ini beğenmek (for a plant) to grow well in the spot in which it´s been planted. - belirteci gram. adverb of place. -le beraber leveled to the ground, razed. -le bir/yeksan etmek /ı/ to level (something) to the ground, raze. -den bitme very short in stature, squat. -ini bulmak to find the right niche for oneself, find one´s niche, find one´s place. - cücesi short in stature but very capable or cunning. -e çalmak/vurmak /ı/ to throw or hurl (something) to the ground. -in dibine geçmek/batmak/girmek to feel very ashamed, feel like sinking through the floor or into the ground. -ini doldurmak /ın/ 1. to do one´s job well. 2. to fill (someone´s) shoes, perform well the functions formerly carried out by (someone else). - etmek /da/ 1. to leave a mark on. 2. (for something) to impress itself in (someone´s mind). -e/-lere geçmek to feel very ashamed, feel like sinking through the floor or into the ground. -ine geçmek /ın/ (for one person or thing) to take the place of

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > yer

  • 10 sürgün

    1) Verbannte(r) f(m)
    2) ( nefiy) Verbannung f
    3) (\sürgün yeri) Verbannung f, Verbannungsort m, Exil nt
    birini bir yere \sürgün etmek jdn an einen Ort verbannen
    birini \sürgüne göndermek jdn in die Verbannung schicken
    4) bot ( filiz) Trieb m, Schössling m
    5) ( ishal) Durchfall m
    \sürgün olmak Durchfall bekommen
    \sürgünü olmak Durchfall haben

    Sözlük Türkçe-Almanca kompakt > sürgün

  • 11 ek

    ",-ki 1. supplement; appendix. 2. gram. affix; prefix; infix; suffix. 3. anat. appendage. 4. joint (of a pipe). 5. extra, additional, supplementary. -ini belli etmemek 1. not to show any sign of it, not to show it, keep it hidden, keep it under wraps. 2. not to raise anyone´s suspicions. - bent olmak colloq. to be dumbfounded. - bileziği coupling, socket. - dolaş olmak /a/ colloq. to bother, pester. - kök adventitious root. -ten pükten made from odds and ends, made from scraps. - tekeri flange joint. - yeri seam; joint. "

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > ek

  • 12 kilit

    "1. lock; padlock. 2. clevis, shackle. 3. linchpin. - altında under lock and key. - altına almak /ı/ to lock up, put under lock and key. - dili bolt of a lock. (ağzı) - gibi (someone) who won´t tell a secret, tight-lipped. - gibi olmak to be hand in glove, be hand and glove, be thick as thieves. - köprüsü strike plate. - kürek olmak /a/ to guard, look after (a place). -i küreği olmamak (for things, a place) to be left unguarded, not to be left locked up. - noktası 1. key person. 2. key position, key point. - taşı arch. keystone. - vurmak /a/ 1. to lock (a door). 2. to attach a lock (to). 3. to close down (a business). - yeri key position, key point."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > kilit

  • 13 çivi

    гво́здь (м)
    * * *

    çivi başı — шля́пка гвоздя́

    çivi çakmak — вбива́ть гвоздь

    ••

    çivi çıkar, ama yeri kalır — посл. серде́чная ра́на зале́чивается, но не забыва́ется

    - çivi gibi olmak
    - çivi kesmek
    - çivi sokmak
    - çivi sürmek
    - çivi yukarı

    Türkçe-rusça sözlük > çivi

  • 14 dert

    го́ре (с)
    * * *
    озвонч. -di
    1) страда́ние; муче́ние; [душе́вная] боль

    dert çekmek — страда́ть, терпе́ть му́ки

    2) го́ре, несча́стье; беда́

    derdini açmak / anlatmak — рассказа́ть о своём го́ре

    derdini deşmek — береди́ть ра́ны

    dert [derdini] dökmek — излива́ть своё го́ре; расска́зывать о свои́х страда́ниях

    dert üstüne dert — беда́ к беде́

    dert yanmak — а) се́товать / жа́ловаться на свою́ несча́стную судьбу́; б) пла́каться, расска́зывать о своём го́ре / беде́, несча́стье и т. п.

    3) сло́жная пробле́ма, тре́бующая разреше́ния; забо́та, печа́ль разг.

    dert değil! — не сто́ит придава́ть значе́ния!, не сто́ит беспоко́иться!

    derdine düşmek — иска́ть вы́ход из затрудни́тельного положе́ния

    derdi günü — одна́ еди́нственная забо́та

    onun derdi günü roman okumak! — у него́ одна́ забо́та - чита́ть рома́ны!

    4) неизлечи́мая боле́знь тж. перен. ; тяжёлый неду́г

    derde derman — цели́тельное сре́дство

    derdi tepmek — а) [сно́ва] дать о себе́ знать, взбудора́жить (о горе, печали и т. п.); б) возврати́ться - о боле́зни

    her derde deva — панаце́я

    5) прост. о́пухоль, ши́шка

    boynunda dert çıkmış — у него́ на шее́ образова́лась ши́шка

    ••

    derdini veren dermanını da verirпосл. [Алла́х] дал го́ре, он даст и избавле́ние

    dert ağlatır aşk söyletirпогов. го́ре заставля́ет пла́кать, а любо́вь - петь

    söylemeyen derdini derman bulamazпосл. дитя́ не пла́чет - мать не разуме́ет

    dert gider ama yeri boş kalmazпосл. на ме́сто уходя́щего го́ря прихо́дит но́вое

    - derdini Marko Paşaya anlat

    Türkçe-rusça sözlük > dert

  • 15 sürgün

    изгна́нник (м) ссы́лка (ж)
    * * *
    I
    1) ссы́льный, со́сланный
    2) ссы́лка, изгна́ние; быть со́сланным

    sürgün cezası — наказа́ние ссы́лкой

    sürgün gitmek — быть со́сланным

    sürgüne göndermek — сосла́ть

    sürgün olmak — быть со́сланным

    sürgün yeri — ме́сто ссы́лки

    3) поно́с

    sürgün oldu — его́ сла́бит, у него́ поно́с

    II
    молодо́й росто́к, побе́г

    Türkçe-rusça sözlük > sürgün

  • 16 bıçak

    bıçak <- ğı> Messer n;
    bıçak kemiğe dayandı es ist unerträglich geworden; es ist allerhöchste Zeit;
    -e bıçak çekmek mit dem Messer bedrohen A;
    bıçak yeri Stichwunde f;
    bıçak yüzü Schneide f;
    bıçağın ağzında olmak fig auf des Messers Schneide stehen

    Türkçe-Almanca sözlük > bıçak

  • 17 kilit

    kilit <- di> Schloss n;
    fig kilit adam Schlüsselperson f;
    kilit altında unter Verschluss;
    kilit dili Riegel m (am Schloss);
    kilit gibi olmak unzertrennlich sein;
    kilit noktası (oder yeri) Schlüsselposition f

    Türkçe-Almanca sözlük > kilit

  • 18 eğlence

    1) развлече́ние, весёлое времяпрепровожде́ние; пиру́шка, вечери́нка
    2) то, что развлека́ет; то, что заполня́ет досу́г; развлече́ния, увеселе́ния, заба́вы

    eğlence yeri — увесели́тельное ме́сто, ме́сто, где мо́жно развле́чься (театр, концертный зал и т. п.)

    eğlence olmak — а) стать предме́том насме́шек; б) стать игру́шкой (в чьих-л. руках)

    Büyük Türk-Rus Sözlük > eğlence

  • 19 kilit

    (-di)
    1) замо́к

    kilit açmak — откры́ть замо́к

    kilit ağızlığı — замо́чная сква́жина

    kilit altında — под замко́м, взаперти́

    kilit çengeli — защёлка, соба́чка

    - a kilit vurmak — запере́ть на замо́к; пове́сить замо́к (на что-л.)

    kapıya üstüne kilit vurmak — наве́шать на дверь мно́жество замко́в; запере́ть дверь на все замки́

    asma kilit — вися́чий замо́к

    frenk kiliti — англи́йский замо́к

    şifreli kilit — замо́к с секре́том

    2) перен. ключ

    kilit noktası или kilit yeri — ключево́й пункт, ключева́я пози́ция

    kilit gibi (ağız) — [рот] на замке́; [как] моги́ла

    kilit gibi olmak — быть неразлу́чными; [их] водо́й не разольёшь

    Büyük Türk-Rus Sözlük > kilit

  • 20 şeref

    а
    1) честь; почёт

    şeref(in)eа) в честь кого- чего; б) за здоро́вье кого (тост)

    kadehi şerefe kaldırmak — поднима́ть рю́мку за здоро́вье (в честь) кого

    şeref addetmek — счита́ть за честь

    şerefim adına yemin ederim — кляну́сь че́стью

    - a şeref bağışlamak — оказа́ть честь кому

    şeref bahş(a) — де́лающий (ока́зывающий) честь

    meclisimize —

    şeref bahş etmek — ока́зывать честь

    şeref bulmak — удосто́иться че́сти

    şeref işi — де́ло че́сти

    şeref kıtası — почётный карау́л

    şeref meselesi — вопро́с че́сти

    şerefe nail olmak —

    şeref vermek — оказа́ть честь

    askerî şeref, askerlik şerefi — во́инская честь

    kespi şeref etmek — заслужи́ть честь

    o şeref bana ait — э́та честь ока́зана мне

    2) почёт, уваже́ние, положе́ние (в обществе)

    şeref yeri — почётное ме́сто

    Büyük Türk-Rus Sözlük > şeref

См. также в других словарях:

  • yeri olmak — 1) uygun olmak 2) sırası, uygun zamanı olmak 3) saygınlığı olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • kitapta yeri olmak — din veya yasa kitaplarında bulunmak, konusu geçmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • başı üstünde yeri olmak — 1) her zaman iyi karşılanmak, ağırlanmak İyi, sefa geldiler, hoş geldiler, başımızın üstünde yerleri vardı elbet. T. Dursun K 2) bir düşünce veya davranışı uygun bulmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yeri gelmek — sırası gelmek, zamanı uygun olmak Yeri gelmişken delikanlılara bir öğüt notu daha düşeyim. R. Erduran …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yeri yurdu belirsiz olmak — belli bir yeri olmamak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yeri göğü ben yarattım demek — çok gururlu olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • makes olmak — (A. T.) yansıtmak, yansıma yeri olmak …   Osmanli Türkçesİ sözlüğü

  • kilit kürek olmak — bir yeri korumak, o yerin güvenilir, sağlam adamı olmak ... evime kilit kürek ol diye onun sırtını okşar. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • mal olmak — 1) bir değer karşılığında birinin iyeliği altına girmek 2) bir iş, bir davranış sonucu zarara uğramak Avcılık hayatına mal oldu. 3) bir yeri, bir şeyi benimsenmek Gerçi Meclisimebusandaki bağımsızlarla hizipçiler henüz tamamıyla bu partiye mal… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • şeytanın yattığı yeri bilmek — bilinmesi ve hatırlanması güç şeyleri bilmek, çok kurnaz ve açıkgöz olmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yer — is., gök b. 1) Dünya 2) Bir şeyin, bir kimsenin kapladığı veya kaplayabileceği boşluk, mahal, mekân İzinsiz bir yere gitmek ne haddime? M. Ş. Esendal 3) Gezinilen, ayakla basılan taban Ayıp bir şey gördü mü kulaklarına kadar kızarıyor, gözünü… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»